Bir zamanlar üniversiteli bir delikanlı ,hergün bindiği metroda o kızı görür , saçları altın sarısı ,gözleri okyanus mavisi ve hiç açıldığını görmediği dudakları kiraz kırmızısı.Her sabah o trenin hangi vagonuna ve hangi saatte biniceğini hesaplayarak çıkar evinden delikanlı.Aradan aylar geçmiştir ama kız bir kez olsun farketmemiştir delikanlıyı! Üniversiteli aşık her sabah gözlerinin ayarını hiç bozmadan bir yolunu bulup onunla göz göze gelmeye adar hayatını.Ve işte öyle günlerden birinde , delikanlı biraz geç kalır metro nun kalkış saatine , tam merdivenlerden inerken birinin daha aynı kapıya ımaz derler bilirsiniz! onunla beraber koştuğunu farkeder başını çevirdiğinde. O kızdır onunla aynı anda geç kalan,ama güzel sarışın bakışlarıyla olduğu yerde durup ,ona bakakalan genç adamı geride bırakarak tam kapıların kapanmasına yakın , atar kendini vagona....
Genç üniversiteli vagondan içeri süzülen kalp sancısını izler istasyondan.Ve işte aylardır başarmaya çalıştığı şeyi o an başarır genç adam ,kız kendisini çaresiz bir şekilde izleyen o şaşkın ve bir o kadar üzgün bakışları farketmiştir arttık.O da kilitlenir ister istemez genç adama içinde tanımlayamdığı duygulara ev sahipliği yaparak.Genç adamsa oturup bir sonraki treni bekler ertesi sabah tekrar karşılaşmak umuduyla.Kısa bir beklemeden sonra karşıdan gelen treni görüp kalkar yerinden... aşinalık işte , o güzel kız olmasada ,ayakları o vagona yönelir yeniden , inen yolculardan sonra kapıdan içeri ilk adımı atar ve başı önde hemen oturur bi koltuğa...
Tren hareket ettikten kısa bir süre sonra sırtının dayalı olduğu koltukta oturan yüzünü göremediği birinin eli ona bi kağıt parçası uzatır , bir anlık tepki olucak, kağıtta yazanlar ilk ilgi alanı olur , verenden ziyade ;diyordur ki kağıtta muhteşem bi el yazısıyla ;''Her sabah karşımda durup beni izleyen adam , sana birşey sormak istiyorum ;konuşmadanda yaşanırmı aşk?''Adam herkesi herşeyi unutur birden, dalar gider bir kaç dakikalığına, hemen elindeki kalemle cevabını yazar ve ne yapacağı o an gelir aklına ;yani onu kağıdı veren kalp sızısının bir arka koltukta oturduğu gerçeği ..Süratle kalkar yerinden döner arkasını, ama boştur koltuk ve biran arka sayfasını gördüğü kağıtta bi not görür :"yarın sabah cevabını aynı kağıtta ilet olurmu ?"
Dünyalar genç adamın olmuştur artık... sabahı zor eder , gece sabaha kadar onu düşünür.Aklına gelen ve o an yazdığı cevap karşısında.Sabah geç kalmamak için koşar adım gider metro istasyonuna ve biner aynı vagona .İşte hayal sandığı dün , bugün nihayetine ericektir az bir zaman sonra;kızın yanı boştur , oturur ve bu sana diye uzatır cavabını ''Kalbin dili , her dilden ,her sesten üstündür'' yazan..Kız gülerek onaylar bu cavabı ve o an delikanlıyı şaşkınlıktan lal eden bir not uzatır tekrar eline.."Adım ayşen, 2 yıl önce bir trafik kazsında yaşadığım şok , işitme duyularımı kaybetmeme sebep oldu.Gözlerin ve kalbin, gözlerim ve kalbimle konuşabilrmi?'' Genç üniversiteli şok geçirir o an evet mi dese hayırmı..İniceği istasyona geldiğini anlayınca , bir not yazar ve uzatır o tatlı sarışına ;"yarın yine görüşürüz''..Ve iner trenin o sessiz vagonundan.Aslında eve varmadan kararı vermiştir içinden : EVET.
Ertesi sabah elinde bi gül ile gider istasyona ve karşıdan geldiğini görür 2 günlük rüyasının.İşte o gün başlangıcıdır bu sessiz aşkın.Delikanlı artık mektuplaşmaya , duygularını okuyarak ve yazarak yaşamaya başlar , yan koltuğunda oturduğunu bildiği o rüyasıyla.Hayat yolunda hep yan koltukta oturmasını ister o dünyalar tatlısı kızın ve aradan geçen mutlu ve umutlu 1 yılın sonunda genç adam mezun olma töreninden hemen sonra; o nu hayatının kadını yapmayı ne kadar istediğin yazar karşı sandalyede oturan rüyasına son mektubunda.Bu kez susar ,cevap yazmaz kız ,ama bunun yerine eğilir adamın kulağına ,derin bir nefes aldıktan sonra , o şiir gibi nefesiyle , kiraz dudaklarının arasından şu sözler dökülür ; ''Hemde zerre pişmanlık duymadan , binlerce kez evet.''
DÜŞÜNEN ADAM

13 Temmuz 2014 Pazar
AŞK'IN HİKAYESİ
Bir zamanlar, bütün duyguların üzerinde yaşadığı bir ada varmış:
Mutluluk, Üzüntü, Bilgi ve tüm diğerleri, Aşk dahil.
Bir gün, adanın batmakta olduğu, duygulara haber verilmiş. Bunun üzerine hepsi adayı terk etmek için sandallarını hazırlamışlar.Aşk, adada en sona kalan duygu olmuş çünkü mümkün olan en son ana kadar beklemek istemiş.Ada neredeyse battığı zaman, Aşk yardım istemeye karar vermiş. Zenginlik, çok büyük bir teknenin içinde, geçmekteymiş. Aşk, “Zenginlik, beni de yanına alır mısın?” diye sormuş.Zenginlik, “Hayır, alamam. Teknemde çok fazla altın ve gümüş var, senin için yer yok.” demiş.Aşk, çok güzel bir yelkenlinin içindeki Kibir’den yardım istemiş. “Kibir, lütfen bana yardım et!”, Kibir “Sana yardım edemem, Aşk. Sırılsıklamsın ve yelkenlimi mahvedebilirsin.” diye cevap vermiş. Üzüntü yakınlardaymış ve Aşk yardım istemiş: “Üzüntü, seninle geleyim.” Üzüntü “Of, Aşk, o kadar üzgünüm ki, yalnız kalmaya ihtiyacım var.” Mutluluk da Aşk’ın yanından geçmiş; ama o kadar mutluymuş ki Aşk’ın çağrısını duymamış. Aşk, birden bir ses duymuş. “Gel Aşk! Seni yanıma alacağım…”Bu Aşk’tan daha yaşlıca birisiymiş. Aşk o kadar şanslı ve mutlu hissetmiş ki, onu yanına alanın kim olduğunu öğrenmeyi akıl edememiş. Yeni bir kara parçasına vardıklarında, Aşk’a yardım eden yoluna devam etmiş. Ona ne kadar borçlu olduğunu fark eden Aşk, Bilgi’ye sormuş: “Bana yardım eden kimdi?” Bilgi “O, Zaman’dı” diye cevap vermiş. “Zaman mı? Neden bana yardım etti ki?” diye sormuş Aşk. Bilgi gülümsemiş:
“Çünkü sadece Zaman Aşk’ın ne kadar büyük olduğunu anlayabilir”
Mutluluk, Üzüntü, Bilgi ve tüm diğerleri, Aşk dahil.
Bir gün, adanın batmakta olduğu, duygulara haber verilmiş. Bunun üzerine hepsi adayı terk etmek için sandallarını hazırlamışlar.Aşk, adada en sona kalan duygu olmuş çünkü mümkün olan en son ana kadar beklemek istemiş.Ada neredeyse battığı zaman, Aşk yardım istemeye karar vermiş. Zenginlik, çok büyük bir teknenin içinde, geçmekteymiş. Aşk, “Zenginlik, beni de yanına alır mısın?” diye sormuş.Zenginlik, “Hayır, alamam. Teknemde çok fazla altın ve gümüş var, senin için yer yok.” demiş.Aşk, çok güzel bir yelkenlinin içindeki Kibir’den yardım istemiş. “Kibir, lütfen bana yardım et!”, Kibir “Sana yardım edemem, Aşk. Sırılsıklamsın ve yelkenlimi mahvedebilirsin.” diye cevap vermiş. Üzüntü yakınlardaymış ve Aşk yardım istemiş: “Üzüntü, seninle geleyim.” Üzüntü “Of, Aşk, o kadar üzgünüm ki, yalnız kalmaya ihtiyacım var.” Mutluluk da Aşk’ın yanından geçmiş; ama o kadar mutluymuş ki Aşk’ın çağrısını duymamış. Aşk, birden bir ses duymuş. “Gel Aşk! Seni yanıma alacağım…”Bu Aşk’tan daha yaşlıca birisiymiş. Aşk o kadar şanslı ve mutlu hissetmiş ki, onu yanına alanın kim olduğunu öğrenmeyi akıl edememiş. Yeni bir kara parçasına vardıklarında, Aşk’a yardım eden yoluna devam etmiş. Ona ne kadar borçlu olduğunu fark eden Aşk, Bilgi’ye sormuş: “Bana yardım eden kimdi?” Bilgi “O, Zaman’dı” diye cevap vermiş. “Zaman mı? Neden bana yardım etti ki?” diye sormuş Aşk. Bilgi gülümsemiş:
“Çünkü sadece Zaman Aşk’ın ne kadar büyük olduğunu anlayabilir”
10 Temmuz 2014 Perşembe
İNSANLARIN İNSANLARA BAKIŞ AÇISI
Ben direk konuya giriyorum kimin seni ne kadar çok sevdiğini ne düşündüğünü bilemessin çünkü bu kişinin karakteri ile ilgili bir durumdur,kimin senin ne için sevdiğini de anlayamassın belki yakışıklısın diye belki zenginsin diye belki belki de sensin diye sevebilir.Ama karşında ki insana güvenirse tipi dili dini ırkı umrun da olmaz çünkü sen seversem kim olursa olsun karışamaz hani bi nevi gözün ondan başkasını görmez ki sana göre o dünyanın en güzelidir en iyisidir en güvenilir insanıdır.Bazıları bu tezi çürütmüştür ama yinede aşk güzeldir,birileri onu saçma yapmadıkça...
15 Haziran 2014 Pazar
ÖLÜM KUSAN CANAVARLAR-TANKLAR
Tanklar insanın gücünü arttıran ve savaştaki en güçlü silahlardır.Gece gündüz avlarını takip edebilirler saatte
48 km hızla bu dev ölüm makineleri aynı zaman da yorulmaktan nefret ederler.Hareket gücü zırh kabiliyeti ve
ateş gücü tarafından rakip tanımazlar.
Tanklar savaştaki en güçlü en donanımlı en iyi savaş makineleri ölüm kusarlar ve bir yeri hedef aldığında
size onu 4 saniye içinde vuracağının garantisini veriyorum.Tankların üretimi ise neredeyse 100 yıl önce
1.dünya savaşın da başladı.
Tanklar hendekler arasında savaşmak üzere İngilizler tarafından icat edildi.Bazıları İngilizleri köşeye
sıkıştırmıştı İngilizlerin bundan kurtulmanın bir yolunu bulmaları gerekiyordu ve dünyanın ilk tankını yaptılar.Bu
tank günümüz tanklarından tabiki de farklıydı ama insanları,almanları korkutmaya yetti.Çünkü üstlerine gelen
dev demir yığınını görünce korkmaya başladılar.
GÜNÜMÜZ TANKLARI
Tanklar güçlü savaş makineleri olsalar da, nadiren tek başlarına hareket ederler. Zırhlarına ve hareket
yeteneklerine rağmen omuz üstünden ateşlenen anti-tank füzelerine, mayınlara, topçu ateşine, ve hava
saldırısına karşı zayıftırlar. Bu nedenle genellikle diğer birliklerle bir arada hareket ederler. Aynı
zamanda ormanlık arazide ve kentsel bölgelerde uzun mesafeli atış imkanının ortadan kalkması, görüş
açısının darlığından tank mürettebatının tehditleri fark etmekte zorlanması ve hatta hareket
yeteneğinin kısıtlanması nedeniyle dezavantajlı duruma düşerler.Ama bazı tanklar dünyaya adını
duyurmuştur TİGER gibi benim de en sevdiğim tanklardan ve o müthiş savaş araçlarından bitanesidir.
TİGER
ALTAY-TANK
Altay, Türkiye'nin geliştirmekte olduğu 3+ nesil ana muharebe tankıdır. Şu anda detaylı tasarım aşamasındadır. Milli Tank Üretim Projesi (MİTÜP) çerçevesinde 30 Mart 2007'de yapılan Savunma Sanayi İcra Komitesi toplantısı sonucunda Savunma Sanayii Müsteşarlığı tarafından proje ana yüklenicisi olarak Otokar Otomotiv ve Savunma Sanayi A.Ş. belirlenmiştir. İsmini Kurtuluş Savaşı'nda 5. Süvari Kolordusu'nu komuta eden Fahrettin Altay'dan almıştır. Fahrettin Altay'a ise soyismi Altay Spor Kulübü'nden esinlenerek Mustafa Kemal Atatürk tarafından verilmiştir.
48 km hızla bu dev ölüm makineleri aynı zaman da yorulmaktan nefret ederler.Hareket gücü zırh kabiliyeti ve
ateş gücü tarafından rakip tanımazlar.
Tanklar savaştaki en güçlü en donanımlı en iyi savaş makineleri ölüm kusarlar ve bir yeri hedef aldığında
size onu 4 saniye içinde vuracağının garantisini veriyorum.Tankların üretimi ise neredeyse 100 yıl önce
1.dünya savaşın da başladı.
Tanklar hendekler arasında savaşmak üzere İngilizler tarafından icat edildi.Bazıları İngilizleri köşeye
sıkıştırmıştı İngilizlerin bundan kurtulmanın bir yolunu bulmaları gerekiyordu ve dünyanın ilk tankını yaptılar.Bu
tank günümüz tanklarından tabiki de farklıydı ama insanları,almanları korkutmaya yetti.Çünkü üstlerine gelen
dev demir yığınını görünce korkmaya başladılar.
GÜNÜMÜZ TANKLARI
Tanklar güçlü savaş makineleri olsalar da, nadiren tek başlarına hareket ederler. Zırhlarına ve hareket
yeteneklerine rağmen omuz üstünden ateşlenen anti-tank füzelerine, mayınlara, topçu ateşine, ve hava
saldırısına karşı zayıftırlar. Bu nedenle genellikle diğer birliklerle bir arada hareket ederler. Aynı
zamanda ormanlık arazide ve kentsel bölgelerde uzun mesafeli atış imkanının ortadan kalkması, görüş
açısının darlığından tank mürettebatının tehditleri fark etmekte zorlanması ve hatta hareket
yeteneğinin kısıtlanması nedeniyle dezavantajlı duruma düşerler.Ama bazı tanklar dünyaya adını
duyurmuştur TİGER gibi benim de en sevdiğim tanklardan ve o müthiş savaş araçlarından bitanesidir.
TİGER
Tiger'lar tasarım açısından bazı noktalarda önemli eksikliklere sahipti. Dönemindeki orta-sınıf bir tank
olan T-34'lerin gövde dizaynı açılı tasarlanmıştı ve bu tasarım sayesinde tank isabet eden mermilerin
neredeyse yarısını sektirebiliyordu. Tigerlar ise bunun aksine neredeyse 90°lik bir gövdeye sahiptiler.
Bunu kapatmak için ön tarafı 100mm'lik yan tarafları ise 80mm'lik zırhla kaplanmıştı.
Tiger tanklarının ağır gövdesini hareket ettirmek için Maybach Hl230 model 700 beygir gücünde motor
kullanılmaktadır. Bu motor 8 ileri 4 geri manual şanzıman ile güç ön tahrik dişlilerine iletir. Difransiyeller
her iki tahrik dişlisinin içine gömülü 6 küçük dişli kavramı ile iletilir. Ayrıca tahrik dişlisine güçü ileten
şaftın üstünde kampana frenler yer almaktadır. Ayrıca şanzıman üstünde dönüşlerde kullanılan üç adet
fren diskide bulunmaktadır. Tankın en önemli özelliği olan 88 mm'lik top da ancak hidrolik sistemle
döndürülebiliyordu, ayrıca hassas ayarlar yapmak için çarkla döndürme sistemi de vardı.
Ayrıca bu toplar çok iyi bir optik sisteme sahiptiler, uzak ve hareketli hedefleri çok başarılı bir şekilde
vurabiliyorlardı. Bu optik sistem ve etkili topu sayesinde 3000 metrenin uzağındaki hedefleri bile vurduğu
görülmüştür. Düşman tankları ise onun kalın zırhını delmek için çok yakına girmek zorundaydılar.Ancak
Tiger öylesine karmaşık bir yapıya sahipti ki sadece 1.300 adet üretilebildi.Bir Tiger için 30.000 üretim
saati harcanırken Tiger'ın rakipleri olan T-34,Sherman ve Churchill tankları bu üretim zamanının
neredeyse onda bir zamanda üretiliyorlardı. Ama karmaşık yapısına rağmen bir Tiger'ı yok edebilmek
için en az 4 Sherman tankını gözden çıkarmayı hesaplamak gerekiyordu.Tiger'ın en önemli
handikaplarından biri de bakımının oldukça zaman almasıydı.Muharebe sırasında arızalanan veya az
hasarlı olan Tiger'lar onarılamıyordu. Almanlar bu onarım handikapı nedeniyle birçok Tiger'ı muharebe
alanında bırakmak zorunda kalmıştır.İşte böyle müthiş ve bazende insanı yoran bir şeydi bu
Tiger.Gelelim Türklerin yani bizim tanklarımıza geçmişte yapılan aptallıklar yüzünden israil ve amerika
tanklarıyla doluydu tabi ordumuz ama artık kendi tanklarımızıda üretmeye başladık Altay gibi ;
ALTAY-TANK
Altay, Türkiye'nin geliştirmekte olduğu 3+ nesil ana muharebe tankıdır. Şu anda detaylı tasarım aşamasındadır. Milli Tank Üretim Projesi (MİTÜP) çerçevesinde 30 Mart 2007'de yapılan Savunma Sanayi İcra Komitesi toplantısı sonucunda Savunma Sanayii Müsteşarlığı tarafından proje ana yüklenicisi olarak Otokar Otomotiv ve Savunma Sanayi A.Ş. belirlenmiştir. İsmini Kurtuluş Savaşı'nda 5. Süvari Kolordusu'nu komuta eden Fahrettin Altay'dan almıştır. Fahrettin Altay'a ise soyismi Altay Spor Kulübü'nden esinlenerek Mustafa Kemal Atatürk tarafından verilmiştir.
Genel Bilgiler
Altay projesinin teknik destek sağlayıcısı Güney Kore'nin Rotem firmasıdır. "Altay" olarak adlandırılan tankın tasarım, geliştirme, prototip imalatı, test ve sertifikalama aşamalarının tamamlanması için 500 milyon dolar mâli kaynak ayrılmıştır.Üçüncü nesil ana muharebe tankı olarak tasarlanmakta olan aracın prototip testleri ve kalifikasyon çalışmalarının 2012 yılında tamamlanması, seri imalatın ise 2016 yılına kadar bitirilmesi öngörülmektedir.
TANK PATLARSA NE OLUR ?
Evet geldik tank patlarsa ne olur ? sorusuna size şöyle bahsedeyim bildiğim kadarıyla tankı kullananlar
şöyledir ; Şoför Topçu ve Gözetmen radarcı gibi bişey gözcülük yapıyor.Tank güçlü olmasının yanına bir o
kadar da tehlikelidir.Çünkü hava saldırısına karşı savunmasızdır bu adamların görevi ise tankı en az hasar
alarak düşmana en ağır hasarı vermek ve savaş bölgesini korumaktır.Bunu yapmak kolay gibi görünse de
aslın da çok tehlikelidir çünkü tank patlarsa sonunu asla iyi olmaz yada şu yönden iyidir saniyeler içinde acı
çekmeden ölürsünüz.Tank şoförü veya tankta görevli olmak zor değildir aslında bi diplomanız olsa yeterli.
Tabi yeteneğinizde olursa :) Bildiklerim bu kadar sizi bilgilendirdiysem ne mutlu bana.
alarak düşmana en ağır hasarı vermek ve savaş bölgesini korumaktır.Bunu yapmak kolay gibi görünse de
aslın da çok tehlikelidir çünkü tank patlarsa sonunu asla iyi olmaz yada şu yönden iyidir saniyeler içinde acı
çekmeden ölürsünüz.Tank şoförü veya tankta görevli olmak zor değildir aslında bi diplomanız olsa yeterli.
Tabi yeteneğinizde olursa :) Bildiklerim bu kadar sizi bilgilendirdiysem ne mutlu bana.
20 Nisan 2014 Pazar
Okunmaya değer çok güzel bir hikaye...
Öğretmen okulun ilk gününde, 5. Sınıfın önünde dururken, çocuklara bir yalan söyledi:
Çoğu öğretmen gibi, öğrencilerine baktı ve hepsini aynı derecede sevdiğini söyledi.
Ancak bu imkansızdı, çünkü ön sırada, oturduğu yerde bir yana kaykılmış ismi Mustafa Yılmaz olan bir erkek çocuk vardı.
Mediha öğretmen bir yıl önce Mustafa’ yı izlemişti ve diğer çocuklarla iyi oynamadığını, elbiselerinin kirli olduğunu ve sürekli olarak kirli dolaştığını gözlemlemişti. İlave olarak Mustafa tatsız olabiliyordu. Bu öyle bir noktaya geldi ki, Mediha öğretmen onun kağıtlarını büyük bir kırmızı kalemle işaretlemekten, kalın çarpılar(X) yapmaktan ve kağıdın üstüne kocaman bir “0” koymaktan zevk alır oldu.
Mediha öğretmenin okulunda, her çocuğun geçmiş kayıtlarını incelemesi gerekiyordu; Mustafa’ nın kayıtlarını en sona bıraktı. Ancak, onun hayatını gözden geçirdiğinde, bir sürpriz ile karşılaştı.
Mustafa’ nın birinci sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı: Mustafa gülmeye hazır parlak bir çocuk. Ödevlerini derli toplu ve temiz yapıyor ve de çok terbiyeli. Onun etrafta olması çok eğlenceli”
İkinci sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı: “Mustafa mükemmel bir öğrenci, sınıf arkadaşları tarafından çok seviliyor, ama annesinin ölümcül bir hastalığı olduğu için sıkıntı içinde ve evdeki yaşamı mücadele içinde geçiyor.
Üçüncü sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı: “Mustafa’nın annesinin ölümü onun için çok zor oldu. Mustafa elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor, ama babası ona ilgi göstermiyor ve eğer bazı adımlar atılmazsa evde ki yaşamı yakında onu etkileyecek.”
Mustafa’ nın dördüncü sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:
“Mustafa içine kapanık ve okulda derslere çok fazla ilgi göstermiyor. Çok fazla arkadaşı yok ve bazen sınıfta uyuyor.”
Bunları okuyunca, Mediha öğretmen problemi kavradı ve kendinden utandı. Öğrencileri ona güzel kurdelelerle ve parlak kağıtlara sarılmış hediyeleri getirdiğinde bile çok kötü hissediyordu. Mustafa’ nın hediyesini alıncaya kadar bu böyle devam etti. Mustafa’ nın hediyesi bir marketten aldığı kalın, kahverengi ambalaj kağıdı ile beceriksizce sarılmıştı.
Mediha öğretmen onu diğer hediyelerin ortasında açmaktan acı duydu. Mediha öğretmen pakette taşlarından bazıları düşmüş yapma elmas taşlı bir bilezik ve çeyreği dolu olan bir parfüm şişesini çıkarınca çocuklardan bazıları gülmeye başladı. Ama o bileziğin ne kadar güzel olduğunu haykırdığında çocukların gülmesi kesildi. Bileziği taktı ve parfümü bileklerine sürdü.
Mustafa, o gün okuldan sonra öğretmenine şunu söylemek için kaldı. “Öğretmenim bugün aynı annem gibi kokuyordunuz.” Çocuklar gittikten sonra, Mediha öğretmen en az bir saat ağladı. O günden sonra, okuma, yazma ve aritmetik öğretmeyi bıraktı. Bunun yerine, çocukları eğitmeye başladı. Mediha öğretmen, Mustafa’ya özel ilgi gösterdi. Onunla çalışırken, zihni canlanmaya başlıyor görünüyordu. Onu daha fazla teşvik ettikçe, daha hızlı karşılık veriyordu.
Yılın sonuna kadar Mustafa sınıftaki en zeki çocuklardan biri oldu ve tüm çocukları aynı derecede sevdiğini söylemesine rağmen, Mustafa onun gözdelerinden biri idi.
Bir sene sonra, Mediha öğretmen kapısının altında Mustafa dan bir not buldu, ona hala tüm yaşamında sahip olduğu en iyi öğretmen olduğunu söylüyordu.
Altı yıl sonra Mustafa’dan bir not daha aldı. Liseyi bitirdiğini, sınıfında üçüncü olduğunu ve onun hala hayatındaki en iyi öğretmen olduğunu yazmıştı.
Bundan dört yıl sonra, bazı zamanlar zor geçmesine rağmen okulda kaldığını, sebatla çalışmaya devam ettiğini ve yakında kolejden en yüksek derece ile mezun olacağını yazan başka bir mektup aldı. Yine Mediha öğretmenin tüm yaşamında ki en iyi ve en favori öğretmen olduğunu yazmıştı.
Sonra altı yıl daha geçti ve başka bir mektup geldi. Bu kez fakülte diplomasını aldıktan sonra, biraz daha ilerlemeye karar verdiğini açıklıyordu. Mektup onun hala karşılaştığı en iyi ve en favori öğretmen olduğunu açıklıyordu. Ama simdi ismi biraz daha uzundu. Mektup söyle imzalanmıştı:
Doktor Mustafa Yılmaz ( Tıp Doktoru)
Öykü burada bitmiyor. Görüyorsunuz, ortaya çıkan başka bir mektup var. Mustafa bir kızla tanıştığını ve onunla evleneceğini söylüyordu. Babasının birkaç hafta önce vefat ettiğini açıklıyordu ve evlenme töreninde Mediha öğretmenin damadın annesine ayrılan yere oturup oturamayacağını soruyordu. Şüphesiz Mediha öğretmen bunu kabul etti. Ve tahmin edin ne oldu?
Taşları düşmüş olan o bileziği taktı.
Dahası, Mustafa’ nın annesinin süründüğü parfümden sürdü.
Birbirlerini kucakladılar ve Dr. Mustafa, Mediha öğretmenin kulağına şöyle fısıldadı:
“Bana inandığınız için teşekkür ederim, öğretmenim. Bana önemli olduğumu hissettirdiğiniz ve bir fark meydana getirebileceğimi gösterdiğiniz için çok teşekkür ederim” Mediha öğretmen, gözlerinde yaşlarla şöyle dedi:
“Yanlış düşüncelere sahiptim. Bir fark meydana getirebileceğimi bana öğreten sensin.
Seninle tanışıncaya dek, nasıl öğreteceğimi bilmiyordum.”
Arizona, Utah ve Nevada Yollarında 10 Gün
Red Arch Tüneli, Utah
Gittiği her yere aşık olup ağlaya sızlaya geri dönen şaşkın adamdan herkese selamlar.
2012 yılının son 11 gününü ABD’nin Güneybatısında bulunan Nevada, Arizona ve Utah eyaletlerinde, yollarda geçirdim. Las Vegas’ta başlayıp Las Vegas’ta sonlanan gezinin ana hatları 1600km araba yolculuğu, 4 milli park ziyareti, bu parklarda onlarca km’lik zorlu doğa yürüyüşleri (hiking), 2000 kadar fotoğraf ve unutulmaz anılar şeklinde özetlenebilir.
Mevsimin kış olması, üstüne bütün ülkeyi etkisi altına alan büyük bir kar fırtınasının da yolda olduğum günlere denk gelmesi sebebiyle, beklediğimin çok ötesinde sert koşullarla karşılaştım. Yolculuğun büyük bölümü buz üzerinde, kar yağışı altında, -5 ile -20 dereceler arasında geçti. Bu durumdan şikayetçi olmak bir yana, gezinin benim için daha da özel hale geldiğini eklemeliyim.
Dünya üzerinde Rüzgar çeşitleri
Dünya Üzerindeki Rüzgar Çeşitleri1-Sürekli (Yıllık) RüzgârlarDünya üzerindeki, sürekli alçak ve yüksek basınç alanları arasında esen rüzgârlardır.
a. Alize Rüzgârları:
30° Kuzey ve 30° Güney enlemlerindeki dinamik yüksek basınç alanlarından, Ekvator daki termik alçak basınç alanına doğru esen rüzgârlardır.
Özellikleri
• Başlangıçta sıcak ve kurudurlar. Ancak, denizler üzerinden geçerken nem kazanırlar.
• Tropikal kuşaktaki karaların doğu kıyılarına bol yağış bırakırlar. Bu nedenle Doğu rüzgârları da denir.
• Sürekli olmaları ve yönlerinin belli olması nedeniyle, yelkenli gemiler döneminde bu rüzgârlardan faydanılmıştır. Bu nedenle bu rüzgârlara ticaret rüzgârları (trade winds) da denilmiştir.
• Ekvatoral bölgede karşılaşan Alizeler, 3 - 4 km kadar yükselerek kutuplara doğru hareket ederler. Bunlara da ters alize (üst alize) adı verilir. Ters alizeler, dönenceler üzerinde alçalarak tropikal çöllerin oluşmasına neden olurlar.
• Sıcak okyanus akıntılarının oluşumuna neden olurlar.
b. Batı Rüzgârları:
30° enlemlerindeki dinamik yüksek basınç alanlarından, 60° enlemlerindeki dinamik alçak basınç alanlarına doğru esen rüzgârlardır.
Özellikleri
• Başlangıçta sıcak ve kurudurlar. Ancak, denizler üzerinden geçerken nem kazanırlar.
• Orta kuşaktaki karaların batı kıyılarına bol yağış bırakırlar.
• 60° enlemleri civarında Kutup rüzgârları ile karşılaşarak cephe yağışlarına yol açarlar.
c. Kutup Rüzgârları:
Kutuplardaki termik yüksek basınçlardan, 60° enlemlerindeki dinamik alçak basınç alanlarına doğru esen rüzgârlardır.
Özellikleri
• Soğuk ve kuru oldukları için, etkili oldukları alanlarda sıcaklığı azaltarak kar yağışlarına neden olurlar.
• 60° enlemleri civarında Batı rüzgârları ile karşılaşarak cephe yağışlarına yol açarlar.
• Soğuk okyanus akıntılarının oluşumuna neden olurlar.
2-Devirli (Mevsimlik) RüzgârlarKıtalar ve okyanuslar arasındaki ısınma ve sıcaklık farkları sonucu meydana gelen rüzgârlardır. Mevsimlik rüzgârların en tanınmış olanı musonlardır.
a. Yaz Musonu:
Yaz mevsiminde karalar denizlere göre daha fazla ısınır. Bu nedenle buralarda alçak basınç alanları oluşur. Aynı mevsimde deniz ve okyanuslar daha serin oldukları için, yüksek basınç alanı durumundadırlar. Bunun sonucunda, deniz ve okyanuslardan kara içlerine doğru büyük bir hava akımı olur. Bu rüzgârlara yaz musonu denir. Yaz musonları deniz ve okyanuslardan kaynaklandıkları için bol nem taşırlar. Bundan dolayı etkili oldukları yerlere bol yağış bırakırlar.
Görüldüğü yerler
* Ön ve Güney Asya ile Hint Okyanusu arasında
* Doğu Asya ile Büyük Okyanus a bağlı denizler arasında
* Kuzey Amerika ile Meksika Körfezi arasında
* Batı Afrika ile Gine Körfezi arasında
* Doğu Afrika ile Hint Okyanusu arasında
b. Kış Musonu:
Kış mevsiminde karalar, denizlere oranla daha fazla soğuyarak yüksek basınç alanı oluştururlar. Aynı mevsimde denizler ve okyanuslar üzerinde alçak basınç alanı vardır. Bunun sonucunda, karaların iç kesimlerinden deniz ve okyanuslara doğru büyük bir hava akımı olur. Bu rüzgârlara kış musonu denir.
Kış musonları kara kaynaklı oldukları için soğuk ve kurudurlar. Bu nedenle başlangıçta yağış getirmezler. Ancak, denizler üzerinden geçtikten sonra bir karaya varırlarsa yamaç yağışlarına yol açarlar.
Kış musonları ile yağış alan yerler
• Avustralya nın kuzeyi
• Endonezya Adaları nın kuzeyi ve batısı
• Japon Adaları nın batısı
• Afrika nın doğusu
• Hindistan ın doğusunda Doğu Gat Dağları
3. Yerel Rüzgârlar
Bir bölgede, kısa süre içerisinde esen rüzgârlara yerel rüzgârlar denir.
a. Meltem Rüzgârları: Gün boyunca oluşan sıcaklık ve basınç farkları sonucu meydana gelirler.
*Deniz ve Kara Meltemleri
Gündüz, karalar daha çok ısınacağı için alçak basınç alanı, denizler ise yüksek basınç alanıdır. Bunun sonucunda denizden karaya doğru rüzgâr eser. Bu rüzgâra deniz meltemi denir. Gece ise, karalar daha fazla soğuyarak yüksek basınç alanı durumuna geçerler. Denizler daha sıcaktır ve basınç azdır. Bunun sonucunda da, karadan denize doğru rüzgâr eser. Bu rüzgâra kara meltemi denir.
*Vadi ve Dağ Meltemleri
Gündüz, dağ dorukları vadilerden daha erken ısınır ve alçak basınç oluşur. Vadiler ise, daha serindir ve yüksek basınç alanıdır. Bunun sonucunda, vadi tabanlarından dağ yamacına ve doruklarına doğru rüzgâr eser. Bu rüzgâra vadi meltemi denir. Geceleri ise, dağ yamaçlarında ve yüksek plâtolarda hızla soğuyan hava yüksek basınç alanı oluşturur. Alçak ovalar ve vadiler ise, nem oranının daha fazla olması nedeniyle sıcaktır ve alçak basınçlar görülür. Bunun sonucunda da, dağ yamaçlarından alçak ova ve vadilere doğru rüzgâr eser. Bu rüzgâra dağ meltemi denir.
b. Sıcak Yerel Rüzgârları Föhn (Fön)
Hava kütleleri dağ zirvesine doğru çıkarken, sıcaklığı yaklaşık her 100 m. de 0,5 °C azalır. Belli bir yükseltiden sonra bünyesindeki nemi yağış olarak bırakır. Dağın arka yamacına geçtiğinde kuru özelliktedir ve yamaca sürtünerek alçalır. Sürtünmenin etkisiyle sıcaklığı her 100 m. de 1°C artar. Dağ zirvelerinden aşağıya doğru sıcak ve kuru olarak esen bu rüzgârlara föhn rüzgârı denir. Föhn rüzgârı, İsviçre de Alpler in kuzey yamaçlarında görüldüğünden bu ismi almıştır. Föhn rüzgârı Türkiye de, Toroslar ve Kuzey Anadolu Dağları nın denize bakan yamaçlarında kışın ve ilkbaharda görülür.
*Sirokko
Kuzey Afrika da, Büyük Sahra Çölü nden sıcak ve kuru olarak Akdeniz e doğru esen rüzgârdır. Fas, Tunus ve Cezayir de etkisi belirgindir. Akdeniz i geçerken nem kazanır. İspanya, Fransa ve İtalya nın güney kıyılarına yağış bırakır.
*Hamsin
Sudan dan gelen ve Mısır dan Akdeniz e doğru esen rüzgârdır. Sıcak, kuru ve boğucu bir rüzgârdır.
c. Soğuk Yerel Rüzgârlar
* Bora
Dalmaçya kıyılarında, Dinar Alpleri nden Adriya Denizi ne doğru esen soğuk ve kuru rüzgârdır. Hızı fazladır.
* Mistral
Fransa nın Rhone vadisini izleyerek Akdeniz e doğru esen soğuk ve kuru rüzgârdır.
* Krivetz (Kriviç)
Romanya da, Aşağı Tuna Ovası na doğru esen soğuk ve kuru rüzgârdır. Bükreş te krivetz etkili olduğunda sıcaklık 10 - 15°C düşer.
d.Tropikal Rüzgârlar
Sıcak kuşakta, ani basınç farklarından kaynaklanan ve hızları saatte 100 - 150 km.ye kadar çıkabilen rüzgârlardır. Daha çok okyanuslar üzerinde oluşurlar. Belirli yollar izleyerek karaların üzerine de sokulurlar. Sarmal hava hareketleri halinde olduklarından, genellikle hortumlara sebep olurlar. Çevrelerine büyük zarar verirler. Tropikal rüzgârlara, Asya denizlerinde ve Avustralya nın Büyük Okyanus kıyılarında Tayfun (Çince Büyük rüzgar demektir), Meksika Körfezi kıyılarında Hurrican (Hariken), Afrika nın bazı kesimlerinde ve Latin Amerika kıyılarında da Tornado (Hortum) adı verilir.
a. Alize Rüzgârları:
30° Kuzey ve 30° Güney enlemlerindeki dinamik yüksek basınç alanlarından, Ekvator daki termik alçak basınç alanına doğru esen rüzgârlardır.
Özellikleri
• Başlangıçta sıcak ve kurudurlar. Ancak, denizler üzerinden geçerken nem kazanırlar.
• Tropikal kuşaktaki karaların doğu kıyılarına bol yağış bırakırlar. Bu nedenle Doğu rüzgârları da denir.
• Sürekli olmaları ve yönlerinin belli olması nedeniyle, yelkenli gemiler döneminde bu rüzgârlardan faydanılmıştır. Bu nedenle bu rüzgârlara ticaret rüzgârları (trade winds) da denilmiştir.
• Ekvatoral bölgede karşılaşan Alizeler, 3 - 4 km kadar yükselerek kutuplara doğru hareket ederler. Bunlara da ters alize (üst alize) adı verilir. Ters alizeler, dönenceler üzerinde alçalarak tropikal çöllerin oluşmasına neden olurlar.
• Sıcak okyanus akıntılarının oluşumuna neden olurlar.
b. Batı Rüzgârları:
30° enlemlerindeki dinamik yüksek basınç alanlarından, 60° enlemlerindeki dinamik alçak basınç alanlarına doğru esen rüzgârlardır.
Özellikleri
• Başlangıçta sıcak ve kurudurlar. Ancak, denizler üzerinden geçerken nem kazanırlar.
• Orta kuşaktaki karaların batı kıyılarına bol yağış bırakırlar.
• 60° enlemleri civarında Kutup rüzgârları ile karşılaşarak cephe yağışlarına yol açarlar.
c. Kutup Rüzgârları:
Kutuplardaki termik yüksek basınçlardan, 60° enlemlerindeki dinamik alçak basınç alanlarına doğru esen rüzgârlardır.
Özellikleri
• Soğuk ve kuru oldukları için, etkili oldukları alanlarda sıcaklığı azaltarak kar yağışlarına neden olurlar.
• 60° enlemleri civarında Batı rüzgârları ile karşılaşarak cephe yağışlarına yol açarlar.
• Soğuk okyanus akıntılarının oluşumuna neden olurlar.
2-Devirli (Mevsimlik) RüzgârlarKıtalar ve okyanuslar arasındaki ısınma ve sıcaklık farkları sonucu meydana gelen rüzgârlardır. Mevsimlik rüzgârların en tanınmış olanı musonlardır.
a. Yaz Musonu:
Yaz mevsiminde karalar denizlere göre daha fazla ısınır. Bu nedenle buralarda alçak basınç alanları oluşur. Aynı mevsimde deniz ve okyanuslar daha serin oldukları için, yüksek basınç alanı durumundadırlar. Bunun sonucunda, deniz ve okyanuslardan kara içlerine doğru büyük bir hava akımı olur. Bu rüzgârlara yaz musonu denir. Yaz musonları deniz ve okyanuslardan kaynaklandıkları için bol nem taşırlar. Bundan dolayı etkili oldukları yerlere bol yağış bırakırlar.
Görüldüğü yerler
* Ön ve Güney Asya ile Hint Okyanusu arasında
* Doğu Asya ile Büyük Okyanus a bağlı denizler arasında
* Kuzey Amerika ile Meksika Körfezi arasında
* Batı Afrika ile Gine Körfezi arasında
* Doğu Afrika ile Hint Okyanusu arasında
b. Kış Musonu:
Kış mevsiminde karalar, denizlere oranla daha fazla soğuyarak yüksek basınç alanı oluştururlar. Aynı mevsimde denizler ve okyanuslar üzerinde alçak basınç alanı vardır. Bunun sonucunda, karaların iç kesimlerinden deniz ve okyanuslara doğru büyük bir hava akımı olur. Bu rüzgârlara kış musonu denir.
Kış musonları kara kaynaklı oldukları için soğuk ve kurudurlar. Bu nedenle başlangıçta yağış getirmezler. Ancak, denizler üzerinden geçtikten sonra bir karaya varırlarsa yamaç yağışlarına yol açarlar.
Kış musonları ile yağış alan yerler
• Avustralya nın kuzeyi
• Endonezya Adaları nın kuzeyi ve batısı
• Japon Adaları nın batısı
• Afrika nın doğusu
• Hindistan ın doğusunda Doğu Gat Dağları
3. Yerel Rüzgârlar
Bir bölgede, kısa süre içerisinde esen rüzgârlara yerel rüzgârlar denir.
a. Meltem Rüzgârları: Gün boyunca oluşan sıcaklık ve basınç farkları sonucu meydana gelirler.
*Deniz ve Kara Meltemleri
Gündüz, karalar daha çok ısınacağı için alçak basınç alanı, denizler ise yüksek basınç alanıdır. Bunun sonucunda denizden karaya doğru rüzgâr eser. Bu rüzgâra deniz meltemi denir. Gece ise, karalar daha fazla soğuyarak yüksek basınç alanı durumuna geçerler. Denizler daha sıcaktır ve basınç azdır. Bunun sonucunda da, karadan denize doğru rüzgâr eser. Bu rüzgâra kara meltemi denir.
*Vadi ve Dağ Meltemleri
Gündüz, dağ dorukları vadilerden daha erken ısınır ve alçak basınç oluşur. Vadiler ise, daha serindir ve yüksek basınç alanıdır. Bunun sonucunda, vadi tabanlarından dağ yamacına ve doruklarına doğru rüzgâr eser. Bu rüzgâra vadi meltemi denir. Geceleri ise, dağ yamaçlarında ve yüksek plâtolarda hızla soğuyan hava yüksek basınç alanı oluşturur. Alçak ovalar ve vadiler ise, nem oranının daha fazla olması nedeniyle sıcaktır ve alçak basınçlar görülür. Bunun sonucunda da, dağ yamaçlarından alçak ova ve vadilere doğru rüzgâr eser. Bu rüzgâra dağ meltemi denir.
b. Sıcak Yerel Rüzgârları Föhn (Fön)
Hava kütleleri dağ zirvesine doğru çıkarken, sıcaklığı yaklaşık her 100 m. de 0,5 °C azalır. Belli bir yükseltiden sonra bünyesindeki nemi yağış olarak bırakır. Dağın arka yamacına geçtiğinde kuru özelliktedir ve yamaca sürtünerek alçalır. Sürtünmenin etkisiyle sıcaklığı her 100 m. de 1°C artar. Dağ zirvelerinden aşağıya doğru sıcak ve kuru olarak esen bu rüzgârlara föhn rüzgârı denir. Föhn rüzgârı, İsviçre de Alpler in kuzey yamaçlarında görüldüğünden bu ismi almıştır. Föhn rüzgârı Türkiye de, Toroslar ve Kuzey Anadolu Dağları nın denize bakan yamaçlarında kışın ve ilkbaharda görülür.
*Sirokko
Kuzey Afrika da, Büyük Sahra Çölü nden sıcak ve kuru olarak Akdeniz e doğru esen rüzgârdır. Fas, Tunus ve Cezayir de etkisi belirgindir. Akdeniz i geçerken nem kazanır. İspanya, Fransa ve İtalya nın güney kıyılarına yağış bırakır.
*Hamsin
Sudan dan gelen ve Mısır dan Akdeniz e doğru esen rüzgârdır. Sıcak, kuru ve boğucu bir rüzgârdır.
c. Soğuk Yerel Rüzgârlar
* Bora
Dalmaçya kıyılarında, Dinar Alpleri nden Adriya Denizi ne doğru esen soğuk ve kuru rüzgârdır. Hızı fazladır.
* Mistral
Fransa nın Rhone vadisini izleyerek Akdeniz e doğru esen soğuk ve kuru rüzgârdır.
* Krivetz (Kriviç)
Romanya da, Aşağı Tuna Ovası na doğru esen soğuk ve kuru rüzgârdır. Bükreş te krivetz etkili olduğunda sıcaklık 10 - 15°C düşer.
d.Tropikal Rüzgârlar
Sıcak kuşakta, ani basınç farklarından kaynaklanan ve hızları saatte 100 - 150 km.ye kadar çıkabilen rüzgârlardır. Daha çok okyanuslar üzerinde oluşurlar. Belirli yollar izleyerek karaların üzerine de sokulurlar. Sarmal hava hareketleri halinde olduklarından, genellikle hortumlara sebep olurlar. Çevrelerine büyük zarar verirler. Tropikal rüzgârlara, Asya denizlerinde ve Avustralya nın Büyük Okyanus kıyılarında Tayfun (Çince Büyük rüzgar demektir), Meksika Körfezi kıyılarında Hurrican (Hariken), Afrika nın bazı kesimlerinde ve Latin Amerika kıyılarında da Tornado (Hortum) adı verilir.
Hitler...
Bir gün yaveri Hitler'e sorar:
-Führer'im neden Türkiye'ye saldırmıyoruz?
Bunun üzerine Hitler hışımla döner ve elinde bıyıklarını düzelttiği permatik jilet olmasına rağmen hiddetle şunu söyler:
-Sen ne dediğinin farkında mısın lan keriz? Türkler öyle bir millettir ki bu niyetmizi duydukları anda Berlin'e kamyonla adam yığar hepimizin ebesini zker. Bi daha böyle ortalık yerde konuşma, aramızda ajanlar olabilir der.
*Hitler yine bir gün evinin bahçesine çıkmış falçatayla yahudi yontuyormuş. O sırada onu gören yaveri "Führerim bütün yahudileri kesip doğradınız, bari 3-5 tane bıraksaydınız, bakkala permatik almaya gönderecek adam bile kalmadı" demiş. Hitler de alnına doğru sarkıttığı saçlarını gururlu bir Alman gibi savurarak "Bir gün gelecek, bana öldürmediğim her yahudi için ayrı ayrı küfredeceksiniz, ben de bu küfredenleri bulup hepsinin etini kemiğinden sıyırcam, suyundan da çorba yapıcam" demiş. Bunu duyan yaver hemen ordan topuklamış ve onu bir daha gören olmamış.
*Hitler bir gün Alman ırkçısı olmasına rağmen, bahçesinde yetiştirdiği domatesi öven emekli öğretmen edasıyla Türkler'i övmektedir. Bunu duyan yaveri saklandığı yerden çıkıp "Führerim acaba bu katliam, faşizm maşizm ayaklarını bırakıp komple Türkiye'ye mi sığınsak" der. Bunun üzerine führer yaklaşık 4 dk boyunca yaverinin gözlerinin içine bakar ve şu tarihi sözleri söyler: Siktirgitlanburdan!! Bunun üzerine de yaveri hemen ordan topuklar. Çünkü adamın şafağı 23 tür, plakalardan Dresden'e gelmiştir. Askerliğini yakmak istememiştir.
*Hitler bir gün topu tüfeği kucaklamış kâh Sovyetler'e kâh Polonya'ya saldırmakta imiş. Bu durum olayları takip eden Türk hükümetini çok gücendirmiş ve Hitler'i cepten ödemeli arayıp neden bize de saldırmıyorsunuz diye sormuş. O sırada yahudilerden yaptığı sabunla ellerini yıkamakta olan Hitler birden yaverine dönmüş ve "Türkler öyle bir millettir ki böyle bişeye kalkışırsak hepsini öldürmemiz gerekir ama şimdi ellerim sabunlu uğraşamıycam" demiş. Yaver de bunun üzerine "Führerim rica ederim beni bu işe karıştırmayın, benim Türk arkadaşlarım da var" demiş.
*Hitler bir gün Feysbuk'a girmiş, bilgisayar programcılarına yaptırdığı özel uygulamayı kullanarak profiline kimlerin baktığını kontrol ediyormuş. Birdenbire kendisini ziyaret eden bir çok Türk milliyetçisinin profilinde kendi fotoğrafını görünce hemen oracıkta kahrından ölmüş. Çünkü uygulama feysbuk onaylıymış ve %100 çalışıyormuş. Bunun üzerine 2. Dünya Savaşı'da durur mu? Hemen bir barış antlaşması imzalayarak kendi kendini feshetmiş ve böylece bir grup hıyar feysbuk kullanıcısının sayesinde yurtta sulh cihanda sulh olmuş.
-Führer'im neden Türkiye'ye saldırmıyoruz?
Bunun üzerine Hitler hışımla döner ve elinde bıyıklarını düzelttiği permatik jilet olmasına rağmen hiddetle şunu söyler:
-Sen ne dediğinin farkında mısın lan keriz? Türkler öyle bir millettir ki bu niyetmizi duydukları anda Berlin'e kamyonla adam yığar hepimizin ebesini zker. Bi daha böyle ortalık yerde konuşma, aramızda ajanlar olabilir der.
*Hitler yine bir gün evinin bahçesine çıkmış falçatayla yahudi yontuyormuş. O sırada onu gören yaveri "Führerim bütün yahudileri kesip doğradınız, bari 3-5 tane bıraksaydınız, bakkala permatik almaya gönderecek adam bile kalmadı" demiş. Hitler de alnına doğru sarkıttığı saçlarını gururlu bir Alman gibi savurarak "Bir gün gelecek, bana öldürmediğim her yahudi için ayrı ayrı küfredeceksiniz, ben de bu küfredenleri bulup hepsinin etini kemiğinden sıyırcam, suyundan da çorba yapıcam" demiş. Bunu duyan yaver hemen ordan topuklamış ve onu bir daha gören olmamış.
*Hitler bir gün Alman ırkçısı olmasına rağmen, bahçesinde yetiştirdiği domatesi öven emekli öğretmen edasıyla Türkler'i övmektedir. Bunu duyan yaveri saklandığı yerden çıkıp "Führerim acaba bu katliam, faşizm maşizm ayaklarını bırakıp komple Türkiye'ye mi sığınsak" der. Bunun üzerine führer yaklaşık 4 dk boyunca yaverinin gözlerinin içine bakar ve şu tarihi sözleri söyler: Siktirgitlanburdan!! Bunun üzerine de yaveri hemen ordan topuklar. Çünkü adamın şafağı 23 tür, plakalardan Dresden'e gelmiştir. Askerliğini yakmak istememiştir.
*Hitler bir gün topu tüfeği kucaklamış kâh Sovyetler'e kâh Polonya'ya saldırmakta imiş. Bu durum olayları takip eden Türk hükümetini çok gücendirmiş ve Hitler'i cepten ödemeli arayıp neden bize de saldırmıyorsunuz diye sormuş. O sırada yahudilerden yaptığı sabunla ellerini yıkamakta olan Hitler birden yaverine dönmüş ve "Türkler öyle bir millettir ki böyle bişeye kalkışırsak hepsini öldürmemiz gerekir ama şimdi ellerim sabunlu uğraşamıycam" demiş. Yaver de bunun üzerine "Führerim rica ederim beni bu işe karıştırmayın, benim Türk arkadaşlarım da var" demiş.
*Hitler bir gün Feysbuk'a girmiş, bilgisayar programcılarına yaptırdığı özel uygulamayı kullanarak profiline kimlerin baktığını kontrol ediyormuş. Birdenbire kendisini ziyaret eden bir çok Türk milliyetçisinin profilinde kendi fotoğrafını görünce hemen oracıkta kahrından ölmüş. Çünkü uygulama feysbuk onaylıymış ve %100 çalışıyormuş. Bunun üzerine 2. Dünya Savaşı'da durur mu? Hemen bir barış antlaşması imzalayarak kendi kendini feshetmiş ve böylece bir grup hıyar feysbuk kullanıcısının sayesinde yurtta sulh cihanda sulh olmuş.
Kahve Çekirdeği…
Bir baba evlenmek üzere olan oğluna tavsiyelerde bulunuyormuş.
“Son tavsiyemi mutfakta anlatmak istiyorum” demiş.
Mutfağı ve yemek yapmayı bilmeyen delikanlı “Olur” demiş çekine çekine.
Baba, ocağa aynı büyüklükte üç kap koymuş, hepsini suyla doldurup üçünün de altını yakmış.
“Şimdi, istediğim her şeyden iki tane vereceksin bana” demiş oğluna.
Sırasıyla havuç, yumurta ve kavrulmamış kahve çekirdeği istemiş… Oğlu hepsinden ikişer tane vermiş babasına.
Adam iki havucu birinci kaba, iki yumurtayı ikinci kaba ve iki kavrulmamış kahve çekirdeğini üçüncü kaba koymuş.
Her üçünü de yirmi dakika süreyle kaynatmış.
“Son tavsiyemi mutfakta anlatmak istiyorum” demiş.
Mutfağı ve yemek yapmayı bilmeyen delikanlı “Olur” demiş çekine çekine.
Baba, ocağa aynı büyüklükte üç kap koymuş, hepsini suyla doldurup üçünün de altını yakmış.
“Şimdi, istediğim her şeyden iki tane vereceksin bana” demiş oğluna.
Sırasıyla havuç, yumurta ve kavrulmamış kahve çekirdeği istemiş… Oğlu hepsinden ikişer tane vermiş babasına.
Adam iki havucu birinci kaba, iki yumurtayı ikinci kaba ve iki kavrulmamış kahve çekirdeğini üçüncü kaba koymuş.
Her üçünü de yirmi dakika süreyle kaynatmış.
Daha sonra kapları indirip yemek masasına buyur etmiş oğlunu.
Yemek masasında üç tabak duruyormuş.
Kaplarda kaynayan havuçları, yumurtaları ve kahve çekirdeklerini büyük bir özenle tabaklara yerleştirmiş.
Sonra oğluna dönüp sormuş: “Ne görüyorsun?”
Oğlu düşünürken açıklamaya başlamış. ”Havuçlar haşlandıkça aslını kaybedip yumuşamış.
Yumurtalar görünüşte baştaki gibi sert duruyorlar ama içleri katılaşmış.
Kahve taneleri ise olduğu gibi duruyor, başta neyseler sonunda da öyleler.. ”
Yemek masasında üç tabak duruyormuş.
Kaplarda kaynayan havuçları, yumurtaları ve kahve çekirdeklerini büyük bir özenle tabaklara yerleştirmiş.
Sonra oğluna dönüp sormuş: “Ne görüyorsun?”
Oğlu düşünürken açıklamaya başlamış. ”Havuçlar haşlandıkça aslını kaybedip yumuşamış.
Yumurtalar görünüşte baştaki gibi sert duruyorlar ama içleri katılaşmış.
Kahve taneleri ise olduğu gibi duruyor, başta neyseler sonunda da öyleler.. ”
Sonra asıl tavsiyesine sıra gelmiş:
“Evlilikte aşk ve şefkat birlikte olmalıdır. Aşksız bir evlilikte her iki eş de şu gördüğün havuçlar gibi birbirlerini tüketirler, eskitirler, pörsütürler.
“Evlilikte aşk ve şefkat birlikte olmalıdır. Aşksız bir evlilikte her iki eş de şu gördüğün havuçlar gibi birbirlerini tüketirler, eskitirler, pörsütürler.
Şefkatsiz bir evlilikte ise eşler birbirlerine ne kadar tahammül etseler de, şu gördüğün yumurtalar gibi içten içe katılaşırlar, birbirlerinden uzaklaşırlar.
Aşkın da şefkatin de olduğu bir evlilikte ise, şartlar ne olursa olsun, eşler tıpkı şu kahve taneleri gibi, birbirlerinin yanında kalırlar, kendi kişiliklerini yitirmezler.
Kahve tanelerinin tekrar kaynatılmaya hazır olmaları gibi, onlar da birbirleriyle baş başa uzun yıllar geçirmeye isteklidirler.
Oğlu aldığı bu dersten tatmin olmuşa benziyordu. “Asıl ders bu değil!” dedi baba.
Oğlunun elinden tuttu, ocağın üzerinde bıraktığı kapların içinde kalan suları gösterdi. “Havuçlardan ve yumurtalardan arta kalan suya bak…
İkisinde de bir tat yok ” Kahve çekirdeklerini çıkardığı kaptaki suyu yavaşça bir fincana boşalttı. Mis gibi taze kahve kokuyordu. Fincanı oğluna uzattı. “İçmek istersin herhalde” dedi.
Oğlu kahvesini yudumlarken konuşmasını sürdürdü. “Kahve çekirdekleri gibi birbirlerini tüketmeyen eşlerin paylaştığı yuva da işte böyle olur. Mis gibi, temiz ve huzur verici. Başka herkesin fincanına koyup yudumlayacağı taze kahve gibi…
Çünkü onlar birbirlerini harcamayarak, birbirlerine aşkla ve şefkatle davranarak hayata kendi tatlarını, kokularını ve renklerini katmayı başarırlar.”
Kahve taneleri gibi olabileceğiniz bir yaşam geçirmeniz dileğiyle…
19 Nisan 2014 Cumartesi
İranlı şair Şirazi der ki; “aşka uçma kanatların yanar.”
Mevlana der ki; “aşka uçamadıktan sonra kanatlar neye yarar?”
Ve Yunus da der ki; “aşka vardıktan sonra kanadı kim arar.”
Aşkın mayasıdır acı çekmek. Ciğerin yanacak cayır cayır, yanık kokusu gelecek sevdanın üzerine. Gül cemalini görmek için her şeyini vereceksin uğruna. Aşk kavuşamamaktır. Bu yüzden adı aşk olmuştur zaten, buram buram hasret kokan.
İçimize atarız bazen sevgimizi, saklarız hep karşımızdaki insandan. Ona söylememiz gerekenleri, hep başkalarına anlatır dertleşir, yanar gideriz. Bitti gitti derken bile, sevgimizi anlatırız ama bunun farkında bile olmayız çoğu zaman.
Nerede kaldı eski aşklar, Leylalar, Mecnunlar… Olsaydılar şimdi, yine kavuşamazdılar belki ama aşkları hiç bitmezdi. Onlar hasrete hasretti ve bu yüzden güçlüydüler ve bu yüzden yılmadılar.
Aylarca, yıllarca görmeseler birbirlerini, daha da ateşlenirdi içlerindeki aşk alevi. Nasıl bir sevgidir bu, gül cemalini göremezse sevgili kahroluyor, içine kapanıyor ve sonra ilahi aşka bir köprü oluşturuyor. Onlardaki düşünceye, bu günümüzde kimler sahip acaba? Mecnun gibi düşünebilir miyiz? Onun gözüyle Leyla’yı görebilir miyiz dersiniz?
Mecnun’un bu durumuna üzülen halk, “seni bu hale getiren kimdir?” diye sorar ve merak edip Leyla’nın yanına giderler. Leyla oldukça zayıf ve esmerdir. Leyla’yı görenler, Mecnun’un yanına gelir ve “Mecnun, Leyla oldukça esmer ve cılızdır, neresine âşık oldun onun?” diye sorarlar. Mecnun cevap verir; “ah, bir de benim gözümle görebilseydiniz onu!” der.
Mecnun’u kıskandım, onun gözüyle âşık olmak hayatta belki de en büyük anlardan biri olurdu. Ben mutlu olunca yazamıyorum şiir, karamsarlık kokmalı hayatım. Birini çok sevmeliyim ve haberi bile olmamalı. Mecnun gibi, dolanıp durmalıyım sağa sola.
Ilık bir meltemdi saçlarımı okşayan, beni şehir şehir dolaştıran, anılarımı dünden bugüne taşıyan rüzgâr. Heyecan mı bu yüreğime konan sızı? Tatlı-acı günlerin yansıması olsa gerek, bir parça umut katarak. Derin bir nefes. Gözlerim kısıklaşır, gülümseyişinin konmasıyla yüzüme. Gamzelerimde boğulur keder. Her şeye rağmen, devam ederim yoluma. Hey gidi dünya, kimleri barındırdın yüreğinde. Bazen taşımak ağır gelse de, bazen uçsan da, dengede durmayı öğrendin, acı da olsa. Uçurumdan düşerken, çiçekleri görmek de güzel ve her düşüşün bir son olmadığını bilmek. İçine sığmayan inancın ruhuna seslenişi. Direniş!
Bizi bizden alan, bambaşka bir kişiliğe büründüren kuvvet. Kimi zaman başarıya, kimi zaman başarısızlığa taşıyan köprü.
Bazen üşürsün iliklerine kadar, donarsın, bazense soğukta terlersin damla damla. Aşk budur, dengelerin içe içe geçtiği dengesizlik.
Kalp yükü ağır gelir bazen bedenine. Yürüdükçe ayağına iner, derman kalmaz olur. Kimi zaman normalin dışında da seyretse de atımlar, sonra her şey yolunu bulur!
Mantığımızı, alt üst eden kudret. Gözümüzü kapayan, içimizi kâh coşturan, kâh ağlatan duygu.
Aşk ince bir sızı, nefes aldıkça dibe batan. Dünyayı pembeye, bazen siyaha dönüştüren, ulaşana kadar dimdik ayakta tutan, hiç bitmeyen his.
Yemeden, içmeden kesen, kaşık kaşık yemeği karıştıran, açlığı hissettirmeyen yaşam biçimi.
Fareyi kediye, kediyi aslana, avı avcıya dönüştüren sersem bir duygu!
AŞK ROTASI OLMAYAN, RÜZGARI DİNLEMEYEN TEK GEMİ!
İYİ YOLCULUKLAR!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)