DÜŞÜNEN ADAM
GERÇEKLERİ DÜŞÜNMEK LAZIM BAZEN,GERÇEKLERLE YÜZLEŞMEK.
DÜŞÜNEN ADAM

21 Nisan 2015 Salı
Atatürk Olmasaydı Ne Olurdu ?
İşgal Kaldıralamasaydı, Vatanımızı işgal altında tutan düşmanlar neler yapardı, yapmak isterdi?
1- Siyasi gücüde içinde bulunduran hilafeti derhal kaldırırlardı.
2- Hemen eğitime müdahale eder, gençliğin tarihlerini unutmaları için harf devrimi yaparlar, ülkenin alfabesini kendi harfleri olan Latin- Grek harfleri yaparlardı.
3- Ülkemizin kendi takvimi olan hicri takvimi ortadan kaldırıp bir kilise takvimi olan Gregoryan takvimi olan Miladi Takvimini yürürlüğe koyarlardı.
4. Ülkemizin içinde var olan Kur'an esaslı yasaları kaldırır, onun yerine batının çeşitli yerlerinden ithal hukuk yasalarını bu ülkeye zorla dayatırlardı.
(Medeni Kanunumuzu İSVİÇRE'den, Ticaret kanunumuzu ALMANYA' dan,Ceza Kanunlarımızı İTALYA' dan alırken, sayı numaralarına kadar sadık kaldığımızı biliyor muydunuz?)
5- Kılık kıyafet devrimi yapıp, her türlü kültürel asimilasyonla, ülkedeki insanları "Batının" olan kendi giyim kuşamlarına zorlar, ve bu kurallara uymayanları asarlardı, keserlerdi, idam ederlerdi.
6- Ölçü ve tartılarımıza varana kadar herşeyi değiştirirlerdi.
7- Her köşeye sömürünün diğer adı olan faiz kurumlarını "Bankaları" koyarlardı. ( Hatta Hindistan müslümanlarının bu işgalden kurtulun yine dünya müslümanlarına ağabeylik yapın
diye gönderdiği paralarla da İŞ BANKASINI kurarlardı..)
8- Tatili cumadan pazara alırlardı. İş saatlerini ve eğitim saatlerini kendi "dini" tatil günlerine göre ayarlarlardı. (Allah Kur'an da Müslümanlara Cuma gününü tatil yapmış ya
o yüzden İngiliz ve Yunanlılar bunu zevkle yaparlardı herhalde?)
8- Camileri ellerine geçirip oraya namaz kıldırma memurları koyup islamı değilde istedikleri dini, islam diye halka yuttururlardı.
(Bunun için de "Kuran' ı anla ey millet" maskesi altında, Kuranı Türkçeye tercüme ettirirler, kafalarıdan yorumlar yaparlardı ve bu şekilde TEFSİR ilmini, arz üzerinden kaldırmış olurlardı)
9- Bu ülkede güzellik yarışmaları düzenletirler, halkı ahlaki olarak yıkmak için, bu ülkenin kızlarının güzelliklerini kullanmanın ve faydalanmanın yollarını aratırlardı.
10. Kendi gibi olmayanları "Uygarlık Dışı" barbar ilan eder. Sokaklarda ve kamu kurumlarda, okullar'da, baş örtüsünü yasaklarlardı. (dedik ya; Allah Kuran da müslümanlara ne emretti ise tersini yaparlardı. Değil mi tesettür de kuran da emredilmiş?)
11- Dini devlet eliyle hutbelerden kullanıp, buna hayır diyenleri köktenci diye yaftalarlardı.
12- İslami eğitim kurumlarının hepsini kapatıp, onların yerine kendi ideolojilerini yansıtan eğitim kurumlarını bu ülkeye enjekte ederlerdi.
13- Genelevleri açıp birileri kapatmasın diye İçişleri bakanlığına bağlarlardı.(Hem iyide vergi getirirdi ha.. Böyle bir pisliğin önünü açmışsın, sürüm de çok olurdu, ciro da?)
14- Ankaradaki Osmanlı arşivlerini yakarlardı, yıkarlardı, ulaşımı yasaklarlardı, ve bu arşivleri kendi başkentlerine getirirlerdi
15- Birçok etnik unsuru içinde barındıran Osmanlının içten içe kendisini eritmesi ve birbirine düşmesi için "Ulus Devlet" fikrini yürürlüğe koyar, herkesi kendi alfabelerini kullanmaya, kendi dillerini kullanmaya zorlarlardı. Bu yolla yıllarca kardeş yaşayan halkları, Kürt'ü-Türk'ü-Laz'ı birbirine düşürürlerdi.
16- Her alanı Allah'tan bağımsızlaştırırlar, Allah'ın emirlerinin etkisini her alandan kaldırmaya yürürler, insanlara Allah yokmuş gibi düşünmeyi öğretirlerdi.
17- Dizileriyle, filimleri ile , İslam'ı kötülerler insanları müslüman kardeşlerinden ve tarihlerinden utanacak hale düşürürlerdi.
18- Yılbaşı,çam ağacı gibi hristiyan geleneklerini bu ülkeye enjekte eder, Yunanlı mitolojij tanrıcıkların günlerini bu ülkeye propoganda ve reklam ederlerdi, (Sevgililer Günü Vb)
19- Açık açık kürsülerden Allah'ı inkar eden propagandalar ve konuşmalar yaparlardı.
Bunlar aklımıza ilk olarak gelenler . Ama şunlarda olabilirdi diyebilirsiniz.
1- Herkesi Öldürürlerdi, diyebilirsiniz ama kapitalist akıl böyle çalışmaz. Mal sattığı ticaret yaptığı gelir kazandığı, emeğini sömürdüğü insanları kimse öldürmek istemez. Onları öldürmek, gelir kapısını kapatmak olur. Kapitalistler ve emperyalistler için insanların ölüsü para etmez.
2- Kızlarımıza ve hanımlarımıza tecavüz ederlerdi, anababası belli olmayan "p.." diye nitelendirilen nesiller doğardı diyebilirsiniz.Kızlarımız genel evlerde turistlere pazarlanıyor. Ama bunlar zaten Antalyada bodrumda gönüllü olarak oluyor.Artık bunları dizilere kadar her yerde ayan beyan yapıyorlar. Bazı bölgelerde "Fuhuş" sokaklara kadar indi. Annesi ve babası belli olmayan bir nesil yetişiyor.Biz bu tarihe kadar "Bakire" kız ve "Bakir" damatlarla övündük! Elhamdülillah bunlar nadirde olmadı. Ama bu gidişin açılan bu çığırın nereye gittiğini ve bundan sonraki senelerde durumun nasıl olacağını siz düşünün?
3- Camileri yıkarlardı diyebilirsiniz, "EVET" yapabilirlermiydi bilmiyorum ama en azından yıkılan camilerin içinde ölürdük , özgür düşünceyi yasaklarlardı derseniz yakın birkaç on sene öncesine bakmanız yeterli, Bizi bilim ve teknooljide bir adım attırmazlardı diyebilirsiniz. Zaten bu ülkede Bilim ve Teknoloji adına ne yapılsa ya öldürülüyor yada beyin göçü yoluyla sömürülüyor.(Aselsan Mühendisleri- Dış ülkelere kaçan genç beyinler)
4- Doğal kaynaklarıımız sömürürlerdi diyebilirsiniz. Zaten savaş sonrası gizli anlaşmalarla şu anda doğal kaynaklarımızı kullanamıyoruz. Ülkemiz her sloganda "doğal kaynakları çok zengin bir ülke" ama kimsenin faydalanamadığı doğal kaynaklar!
13 Temmuz 2014 Pazar
ÇOK GÜZEL BİR HİKAYE
Bir zamanlar üniversiteli bir delikanlı ,hergün bindiği metroda o kızı görür , saçları altın sarısı ,gözleri okyanus mavisi ve hiç açıldığını görmediği dudakları kiraz kırmızısı.Her sabah o trenin hangi vagonuna ve hangi saatte biniceğini hesaplayarak çıkar evinden delikanlı.Aradan aylar geçmiştir ama kız bir kez olsun farketmemiştir delikanlıyı! Üniversiteli aşık her sabah gözlerinin ayarını hiç bozmadan bir yolunu bulup onunla göz göze gelmeye adar hayatını.Ve işte öyle günlerden birinde , delikanlı biraz geç kalır metro nun kalkış saatine , tam merdivenlerden inerken birinin daha aynı kapıya ımaz derler bilirsiniz! onunla beraber koştuğunu farkeder başını çevirdiğinde. O kızdır onunla aynı anda geç kalan,ama güzel sarışın bakışlarıyla olduğu yerde durup ,ona bakakalan genç adamı geride bırakarak tam kapıların kapanmasına yakın , atar kendini vagona....
Genç üniversiteli vagondan içeri süzülen kalp sancısını izler istasyondan.Ve işte aylardır başarmaya çalıştığı şeyi o an başarır genç adam ,kız kendisini çaresiz bir şekilde izleyen o şaşkın ve bir o kadar üzgün bakışları farketmiştir arttık.O da kilitlenir ister istemez genç adama içinde tanımlayamdığı duygulara ev sahipliği yaparak.Genç adamsa oturup bir sonraki treni bekler ertesi sabah tekrar karşılaşmak umuduyla.Kısa bir beklemeden sonra karşıdan gelen treni görüp kalkar yerinden... aşinalık işte , o güzel kız olmasada ,ayakları o vagona yönelir yeniden , inen yolculardan sonra kapıdan içeri ilk adımı atar ve başı önde hemen oturur bi koltuğa...
Tren hareket ettikten kısa bir süre sonra sırtının dayalı olduğu koltukta oturan yüzünü göremediği birinin eli ona bi kağıt parçası uzatır , bir anlık tepki olucak, kağıtta yazanlar ilk ilgi alanı olur , verenden ziyade ;diyordur ki kağıtta muhteşem bi el yazısıyla ;''Her sabah karşımda durup beni izleyen adam , sana birşey sormak istiyorum ;konuşmadanda yaşanırmı aşk?''Adam herkesi herşeyi unutur birden, dalar gider bir kaç dakikalığına, hemen elindeki kalemle cevabını yazar ve ne yapacağı o an gelir aklına ;yani onu kağıdı veren kalp sızısının bir arka koltukta oturduğu gerçeği ..Süratle kalkar yerinden döner arkasını, ama boştur koltuk ve biran arka sayfasını gördüğü kağıtta bi not görür :"yarın sabah cevabını aynı kağıtta ilet olurmu ?"
Dünyalar genç adamın olmuştur artık... sabahı zor eder , gece sabaha kadar onu düşünür.Aklına gelen ve o an yazdığı cevap karşısında.Sabah geç kalmamak için koşar adım gider metro istasyonuna ve biner aynı vagona .İşte hayal sandığı dün , bugün nihayetine ericektir az bir zaman sonra;kızın yanı boştur , oturur ve bu sana diye uzatır cavabını ''Kalbin dili , her dilden ,her sesten üstündür'' yazan..Kız gülerek onaylar bu cavabı ve o an delikanlıyı şaşkınlıktan lal eden bir not uzatır tekrar eline.."Adım ayşen, 2 yıl önce bir trafik kazsında yaşadığım şok , işitme duyularımı kaybetmeme sebep oldu.Gözlerin ve kalbin, gözlerim ve kalbimle konuşabilrmi?'' Genç üniversiteli şok geçirir o an evet mi dese hayırmı..İniceği istasyona geldiğini anlayınca , bir not yazar ve uzatır o tatlı sarışına ;"yarın yine görüşürüz''..Ve iner trenin o sessiz vagonundan.Aslında eve varmadan kararı vermiştir içinden : EVET.
Ertesi sabah elinde bi gül ile gider istasyona ve karşıdan geldiğini görür 2 günlük rüyasının.İşte o gün başlangıcıdır bu sessiz aşkın.Delikanlı artık mektuplaşmaya , duygularını okuyarak ve yazarak yaşamaya başlar , yan koltuğunda oturduğunu bildiği o rüyasıyla.Hayat yolunda hep yan koltukta oturmasını ister o dünyalar tatlısı kızın ve aradan geçen mutlu ve umutlu 1 yılın sonunda genç adam mezun olma töreninden hemen sonra; o nu hayatının kadını yapmayı ne kadar istediğin yazar karşı sandalyede oturan rüyasına son mektubunda.Bu kez susar ,cevap yazmaz kız ,ama bunun yerine eğilir adamın kulağına ,derin bir nefes aldıktan sonra , o şiir gibi nefesiyle , kiraz dudaklarının arasından şu sözler dökülür ; ''Hemde zerre pişmanlık duymadan , binlerce kez evet.''
Genç üniversiteli vagondan içeri süzülen kalp sancısını izler istasyondan.Ve işte aylardır başarmaya çalıştığı şeyi o an başarır genç adam ,kız kendisini çaresiz bir şekilde izleyen o şaşkın ve bir o kadar üzgün bakışları farketmiştir arttık.O da kilitlenir ister istemez genç adama içinde tanımlayamdığı duygulara ev sahipliği yaparak.Genç adamsa oturup bir sonraki treni bekler ertesi sabah tekrar karşılaşmak umuduyla.Kısa bir beklemeden sonra karşıdan gelen treni görüp kalkar yerinden... aşinalık işte , o güzel kız olmasada ,ayakları o vagona yönelir yeniden , inen yolculardan sonra kapıdan içeri ilk adımı atar ve başı önde hemen oturur bi koltuğa...
Tren hareket ettikten kısa bir süre sonra sırtının dayalı olduğu koltukta oturan yüzünü göremediği birinin eli ona bi kağıt parçası uzatır , bir anlık tepki olucak, kağıtta yazanlar ilk ilgi alanı olur , verenden ziyade ;diyordur ki kağıtta muhteşem bi el yazısıyla ;''Her sabah karşımda durup beni izleyen adam , sana birşey sormak istiyorum ;konuşmadanda yaşanırmı aşk?''Adam herkesi herşeyi unutur birden, dalar gider bir kaç dakikalığına, hemen elindeki kalemle cevabını yazar ve ne yapacağı o an gelir aklına ;yani onu kağıdı veren kalp sızısının bir arka koltukta oturduğu gerçeği ..Süratle kalkar yerinden döner arkasını, ama boştur koltuk ve biran arka sayfasını gördüğü kağıtta bi not görür :"yarın sabah cevabını aynı kağıtta ilet olurmu ?"
Dünyalar genç adamın olmuştur artık... sabahı zor eder , gece sabaha kadar onu düşünür.Aklına gelen ve o an yazdığı cevap karşısında.Sabah geç kalmamak için koşar adım gider metro istasyonuna ve biner aynı vagona .İşte hayal sandığı dün , bugün nihayetine ericektir az bir zaman sonra;kızın yanı boştur , oturur ve bu sana diye uzatır cavabını ''Kalbin dili , her dilden ,her sesten üstündür'' yazan..Kız gülerek onaylar bu cavabı ve o an delikanlıyı şaşkınlıktan lal eden bir not uzatır tekrar eline.."Adım ayşen, 2 yıl önce bir trafik kazsında yaşadığım şok , işitme duyularımı kaybetmeme sebep oldu.Gözlerin ve kalbin, gözlerim ve kalbimle konuşabilrmi?'' Genç üniversiteli şok geçirir o an evet mi dese hayırmı..İniceği istasyona geldiğini anlayınca , bir not yazar ve uzatır o tatlı sarışına ;"yarın yine görüşürüz''..Ve iner trenin o sessiz vagonundan.Aslında eve varmadan kararı vermiştir içinden : EVET.
Ertesi sabah elinde bi gül ile gider istasyona ve karşıdan geldiğini görür 2 günlük rüyasının.İşte o gün başlangıcıdır bu sessiz aşkın.Delikanlı artık mektuplaşmaya , duygularını okuyarak ve yazarak yaşamaya başlar , yan koltuğunda oturduğunu bildiği o rüyasıyla.Hayat yolunda hep yan koltukta oturmasını ister o dünyalar tatlısı kızın ve aradan geçen mutlu ve umutlu 1 yılın sonunda genç adam mezun olma töreninden hemen sonra; o nu hayatının kadını yapmayı ne kadar istediğin yazar karşı sandalyede oturan rüyasına son mektubunda.Bu kez susar ,cevap yazmaz kız ,ama bunun yerine eğilir adamın kulağına ,derin bir nefes aldıktan sonra , o şiir gibi nefesiyle , kiraz dudaklarının arasından şu sözler dökülür ; ''Hemde zerre pişmanlık duymadan , binlerce kez evet.''
AŞK'IN HİKAYESİ
Bir zamanlar, bütün duyguların üzerinde yaşadığı bir ada varmış:
Mutluluk, Üzüntü, Bilgi ve tüm diğerleri, Aşk dahil.
Bir gün, adanın batmakta olduğu, duygulara haber verilmiş. Bunun üzerine hepsi adayı terk etmek için sandallarını hazırlamışlar.Aşk, adada en sona kalan duygu olmuş çünkü mümkün olan en son ana kadar beklemek istemiş.Ada neredeyse battığı zaman, Aşk yardım istemeye karar vermiş. Zenginlik, çok büyük bir teknenin içinde, geçmekteymiş. Aşk, “Zenginlik, beni de yanına alır mısın?” diye sormuş.Zenginlik, “Hayır, alamam. Teknemde çok fazla altın ve gümüş var, senin için yer yok.” demiş.Aşk, çok güzel bir yelkenlinin içindeki Kibir’den yardım istemiş. “Kibir, lütfen bana yardım et!”, Kibir “Sana yardım edemem, Aşk. Sırılsıklamsın ve yelkenlimi mahvedebilirsin.” diye cevap vermiş. Üzüntü yakınlardaymış ve Aşk yardım istemiş: “Üzüntü, seninle geleyim.” Üzüntü “Of, Aşk, o kadar üzgünüm ki, yalnız kalmaya ihtiyacım var.” Mutluluk da Aşk’ın yanından geçmiş; ama o kadar mutluymuş ki Aşk’ın çağrısını duymamış. Aşk, birden bir ses duymuş. “Gel Aşk! Seni yanıma alacağım…”Bu Aşk’tan daha yaşlıca birisiymiş. Aşk o kadar şanslı ve mutlu hissetmiş ki, onu yanına alanın kim olduğunu öğrenmeyi akıl edememiş. Yeni bir kara parçasına vardıklarında, Aşk’a yardım eden yoluna devam etmiş. Ona ne kadar borçlu olduğunu fark eden Aşk, Bilgi’ye sormuş: “Bana yardım eden kimdi?” Bilgi “O, Zaman’dı” diye cevap vermiş. “Zaman mı? Neden bana yardım etti ki?” diye sormuş Aşk. Bilgi gülümsemiş:
“Çünkü sadece Zaman Aşk’ın ne kadar büyük olduğunu anlayabilir”
Mutluluk, Üzüntü, Bilgi ve tüm diğerleri, Aşk dahil.
Bir gün, adanın batmakta olduğu, duygulara haber verilmiş. Bunun üzerine hepsi adayı terk etmek için sandallarını hazırlamışlar.Aşk, adada en sona kalan duygu olmuş çünkü mümkün olan en son ana kadar beklemek istemiş.Ada neredeyse battığı zaman, Aşk yardım istemeye karar vermiş. Zenginlik, çok büyük bir teknenin içinde, geçmekteymiş. Aşk, “Zenginlik, beni de yanına alır mısın?” diye sormuş.Zenginlik, “Hayır, alamam. Teknemde çok fazla altın ve gümüş var, senin için yer yok.” demiş.Aşk, çok güzel bir yelkenlinin içindeki Kibir’den yardım istemiş. “Kibir, lütfen bana yardım et!”, Kibir “Sana yardım edemem, Aşk. Sırılsıklamsın ve yelkenlimi mahvedebilirsin.” diye cevap vermiş. Üzüntü yakınlardaymış ve Aşk yardım istemiş: “Üzüntü, seninle geleyim.” Üzüntü “Of, Aşk, o kadar üzgünüm ki, yalnız kalmaya ihtiyacım var.” Mutluluk da Aşk’ın yanından geçmiş; ama o kadar mutluymuş ki Aşk’ın çağrısını duymamış. Aşk, birden bir ses duymuş. “Gel Aşk! Seni yanıma alacağım…”Bu Aşk’tan daha yaşlıca birisiymiş. Aşk o kadar şanslı ve mutlu hissetmiş ki, onu yanına alanın kim olduğunu öğrenmeyi akıl edememiş. Yeni bir kara parçasına vardıklarında, Aşk’a yardım eden yoluna devam etmiş. Ona ne kadar borçlu olduğunu fark eden Aşk, Bilgi’ye sormuş: “Bana yardım eden kimdi?” Bilgi “O, Zaman’dı” diye cevap vermiş. “Zaman mı? Neden bana yardım etti ki?” diye sormuş Aşk. Bilgi gülümsemiş:
“Çünkü sadece Zaman Aşk’ın ne kadar büyük olduğunu anlayabilir”
10 Temmuz 2014 Perşembe
İNSANLARIN İNSANLARA BAKIŞ AÇISI
Ben direk konuya giriyorum kimin seni ne kadar çok sevdiğini ne düşündüğünü bilemessin çünkü bu kişinin karakteri ile ilgili bir durumdur,kimin senin ne için sevdiğini de anlayamassın belki yakışıklısın diye belki zenginsin diye belki belki de sensin diye sevebilir.Ama karşında ki insana güvenirse tipi dili dini ırkı umrun da olmaz çünkü sen seversem kim olursa olsun karışamaz hani bi nevi gözün ondan başkasını görmez ki sana göre o dünyanın en güzelidir en iyisidir en güvenilir insanıdır.Bazıları bu tezi çürütmüştür ama yinede aşk güzeldir,birileri onu saçma yapmadıkça...
15 Haziran 2014 Pazar
ÖLÜM KUSAN CANAVARLAR-TANKLAR
Tanklar insanın gücünü arttıran ve savaştaki en güçlü silahlardır.Gece gündüz avlarını takip edebilirler saatte
48 km hızla bu dev ölüm makineleri aynı zaman da yorulmaktan nefret ederler.Hareket gücü zırh kabiliyeti ve
ateş gücü tarafından rakip tanımazlar.
Tanklar savaştaki en güçlü en donanımlı en iyi savaş makineleri ölüm kusarlar ve bir yeri hedef aldığında
size onu 4 saniye içinde vuracağının garantisini veriyorum.Tankların üretimi ise neredeyse 100 yıl önce
1.dünya savaşın da başladı.
Tanklar hendekler arasında savaşmak üzere İngilizler tarafından icat edildi.Bazıları İngilizleri köşeye
sıkıştırmıştı İngilizlerin bundan kurtulmanın bir yolunu bulmaları gerekiyordu ve dünyanın ilk tankını yaptılar.Bu
tank günümüz tanklarından tabiki de farklıydı ama insanları,almanları korkutmaya yetti.Çünkü üstlerine gelen
dev demir yığınını görünce korkmaya başladılar.
GÜNÜMÜZ TANKLARI
Tanklar güçlü savaş makineleri olsalar da, nadiren tek başlarına hareket ederler. Zırhlarına ve hareket
yeteneklerine rağmen omuz üstünden ateşlenen anti-tank füzelerine, mayınlara, topçu ateşine, ve hava
saldırısına karşı zayıftırlar. Bu nedenle genellikle diğer birliklerle bir arada hareket ederler. Aynı
zamanda ormanlık arazide ve kentsel bölgelerde uzun mesafeli atış imkanının ortadan kalkması, görüş
açısının darlığından tank mürettebatının tehditleri fark etmekte zorlanması ve hatta hareket
yeteneğinin kısıtlanması nedeniyle dezavantajlı duruma düşerler.Ama bazı tanklar dünyaya adını
duyurmuştur TİGER gibi benim de en sevdiğim tanklardan ve o müthiş savaş araçlarından bitanesidir.
TİGER
ALTAY-TANK
Altay, Türkiye'nin geliştirmekte olduğu 3+ nesil ana muharebe tankıdır. Şu anda detaylı tasarım aşamasındadır. Milli Tank Üretim Projesi (MİTÜP) çerçevesinde 30 Mart 2007'de yapılan Savunma Sanayi İcra Komitesi toplantısı sonucunda Savunma Sanayii Müsteşarlığı tarafından proje ana yüklenicisi olarak Otokar Otomotiv ve Savunma Sanayi A.Ş. belirlenmiştir. İsmini Kurtuluş Savaşı'nda 5. Süvari Kolordusu'nu komuta eden Fahrettin Altay'dan almıştır. Fahrettin Altay'a ise soyismi Altay Spor Kulübü'nden esinlenerek Mustafa Kemal Atatürk tarafından verilmiştir.
48 km hızla bu dev ölüm makineleri aynı zaman da yorulmaktan nefret ederler.Hareket gücü zırh kabiliyeti ve
ateş gücü tarafından rakip tanımazlar.
Tanklar savaştaki en güçlü en donanımlı en iyi savaş makineleri ölüm kusarlar ve bir yeri hedef aldığında
size onu 4 saniye içinde vuracağının garantisini veriyorum.Tankların üretimi ise neredeyse 100 yıl önce
1.dünya savaşın da başladı.
Tanklar hendekler arasında savaşmak üzere İngilizler tarafından icat edildi.Bazıları İngilizleri köşeye
sıkıştırmıştı İngilizlerin bundan kurtulmanın bir yolunu bulmaları gerekiyordu ve dünyanın ilk tankını yaptılar.Bu
tank günümüz tanklarından tabiki de farklıydı ama insanları,almanları korkutmaya yetti.Çünkü üstlerine gelen
dev demir yığınını görünce korkmaya başladılar.
GÜNÜMÜZ TANKLARI
Tanklar güçlü savaş makineleri olsalar da, nadiren tek başlarına hareket ederler. Zırhlarına ve hareket
yeteneklerine rağmen omuz üstünden ateşlenen anti-tank füzelerine, mayınlara, topçu ateşine, ve hava
saldırısına karşı zayıftırlar. Bu nedenle genellikle diğer birliklerle bir arada hareket ederler. Aynı
zamanda ormanlık arazide ve kentsel bölgelerde uzun mesafeli atış imkanının ortadan kalkması, görüş
açısının darlığından tank mürettebatının tehditleri fark etmekte zorlanması ve hatta hareket
yeteneğinin kısıtlanması nedeniyle dezavantajlı duruma düşerler.Ama bazı tanklar dünyaya adını
duyurmuştur TİGER gibi benim de en sevdiğim tanklardan ve o müthiş savaş araçlarından bitanesidir.
TİGER
Tiger'lar tasarım açısından bazı noktalarda önemli eksikliklere sahipti. Dönemindeki orta-sınıf bir tank
olan T-34'lerin gövde dizaynı açılı tasarlanmıştı ve bu tasarım sayesinde tank isabet eden mermilerin
neredeyse yarısını sektirebiliyordu. Tigerlar ise bunun aksine neredeyse 90°lik bir gövdeye sahiptiler.
Bunu kapatmak için ön tarafı 100mm'lik yan tarafları ise 80mm'lik zırhla kaplanmıştı.
Tiger tanklarının ağır gövdesini hareket ettirmek için Maybach Hl230 model 700 beygir gücünde motor
kullanılmaktadır. Bu motor 8 ileri 4 geri manual şanzıman ile güç ön tahrik dişlilerine iletir. Difransiyeller
her iki tahrik dişlisinin içine gömülü 6 küçük dişli kavramı ile iletilir. Ayrıca tahrik dişlisine güçü ileten
şaftın üstünde kampana frenler yer almaktadır. Ayrıca şanzıman üstünde dönüşlerde kullanılan üç adet
fren diskide bulunmaktadır. Tankın en önemli özelliği olan 88 mm'lik top da ancak hidrolik sistemle
döndürülebiliyordu, ayrıca hassas ayarlar yapmak için çarkla döndürme sistemi de vardı.
Ayrıca bu toplar çok iyi bir optik sisteme sahiptiler, uzak ve hareketli hedefleri çok başarılı bir şekilde
vurabiliyorlardı. Bu optik sistem ve etkili topu sayesinde 3000 metrenin uzağındaki hedefleri bile vurduğu
görülmüştür. Düşman tankları ise onun kalın zırhını delmek için çok yakına girmek zorundaydılar.Ancak
Tiger öylesine karmaşık bir yapıya sahipti ki sadece 1.300 adet üretilebildi.Bir Tiger için 30.000 üretim
saati harcanırken Tiger'ın rakipleri olan T-34,Sherman ve Churchill tankları bu üretim zamanının
neredeyse onda bir zamanda üretiliyorlardı. Ama karmaşık yapısına rağmen bir Tiger'ı yok edebilmek
için en az 4 Sherman tankını gözden çıkarmayı hesaplamak gerekiyordu.Tiger'ın en önemli
handikaplarından biri de bakımının oldukça zaman almasıydı.Muharebe sırasında arızalanan veya az
hasarlı olan Tiger'lar onarılamıyordu. Almanlar bu onarım handikapı nedeniyle birçok Tiger'ı muharebe
alanında bırakmak zorunda kalmıştır.İşte böyle müthiş ve bazende insanı yoran bir şeydi bu
Tiger.Gelelim Türklerin yani bizim tanklarımıza geçmişte yapılan aptallıklar yüzünden israil ve amerika
tanklarıyla doluydu tabi ordumuz ama artık kendi tanklarımızıda üretmeye başladık Altay gibi ;
ALTAY-TANK
Altay, Türkiye'nin geliştirmekte olduğu 3+ nesil ana muharebe tankıdır. Şu anda detaylı tasarım aşamasındadır. Milli Tank Üretim Projesi (MİTÜP) çerçevesinde 30 Mart 2007'de yapılan Savunma Sanayi İcra Komitesi toplantısı sonucunda Savunma Sanayii Müsteşarlığı tarafından proje ana yüklenicisi olarak Otokar Otomotiv ve Savunma Sanayi A.Ş. belirlenmiştir. İsmini Kurtuluş Savaşı'nda 5. Süvari Kolordusu'nu komuta eden Fahrettin Altay'dan almıştır. Fahrettin Altay'a ise soyismi Altay Spor Kulübü'nden esinlenerek Mustafa Kemal Atatürk tarafından verilmiştir.
Genel Bilgiler
Altay projesinin teknik destek sağlayıcısı Güney Kore'nin Rotem firmasıdır. "Altay" olarak adlandırılan tankın tasarım, geliştirme, prototip imalatı, test ve sertifikalama aşamalarının tamamlanması için 500 milyon dolar mâli kaynak ayrılmıştır.Üçüncü nesil ana muharebe tankı olarak tasarlanmakta olan aracın prototip testleri ve kalifikasyon çalışmalarının 2012 yılında tamamlanması, seri imalatın ise 2016 yılına kadar bitirilmesi öngörülmektedir.
TANK PATLARSA NE OLUR ?
Evet geldik tank patlarsa ne olur ? sorusuna size şöyle bahsedeyim bildiğim kadarıyla tankı kullananlar
şöyledir ; Şoför Topçu ve Gözetmen radarcı gibi bişey gözcülük yapıyor.Tank güçlü olmasının yanına bir o
kadar da tehlikelidir.Çünkü hava saldırısına karşı savunmasızdır bu adamların görevi ise tankı en az hasar
alarak düşmana en ağır hasarı vermek ve savaş bölgesini korumaktır.Bunu yapmak kolay gibi görünse de
aslın da çok tehlikelidir çünkü tank patlarsa sonunu asla iyi olmaz yada şu yönden iyidir saniyeler içinde acı
çekmeden ölürsünüz.Tank şoförü veya tankta görevli olmak zor değildir aslında bi diplomanız olsa yeterli.
Tabi yeteneğinizde olursa :) Bildiklerim bu kadar sizi bilgilendirdiysem ne mutlu bana.
alarak düşmana en ağır hasarı vermek ve savaş bölgesini korumaktır.Bunu yapmak kolay gibi görünse de
aslın da çok tehlikelidir çünkü tank patlarsa sonunu asla iyi olmaz yada şu yönden iyidir saniyeler içinde acı
çekmeden ölürsünüz.Tank şoförü veya tankta görevli olmak zor değildir aslında bi diplomanız olsa yeterli.
Tabi yeteneğinizde olursa :) Bildiklerim bu kadar sizi bilgilendirdiysem ne mutlu bana.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)